2 bin yıl önce yaşayan, tıp biliminin kurucusu sayılan Hipokrat, temizlemenin enfeksiyonları önlediğini söyleyerek, tıp tarihine geçti. Roma İmparatorluğu, halk sağlığı alanında büyük bir atılım gerçekleştirerek, bugün bile kalıntılarına rastladığımız su kemerlerini yaparak taze su kullanımını yaygınlaştırdı. Kirli su için kanalizasyon sistemleri, kişisel temizlik için de halka açık hamamlar inşa etti. Fakat tüm bu gelişmeler, imparatorluğun yıkılışıyla birlikte unutuldu, yıkıldı ve kayboldu gitti.
Ortaçağ, tam bir kara dönem oldu. Kentler çok kirli ve kalabalıktı. Pislikten kaynaklanan hastalıklar her yerde kol geziyor, bu tür ölümler olağan sayılıyordu. Sular adeta birer mikrop yuvasıydı. Kişisel temizlikten kimsenin haberi yoktu. Tüberküloz, kolera, difteri ve kızamık yaygındı. Çocuk ölümleri oldukça fazlaydı. Belki inanamayacaksınız ama tarihi kaynaklar, bu dönemde ortalama yaşam süresinin 30 yaşın altına indiğini yazmaktadır. Asıl felaket, 1438-1441 yılları arasındaki “Kara Ölüm” olarak anılan veba salgınıyla geldi. Avrupa’da tam 60 milyon insan sadece bu hastalıktan öldü. Bu rakamın o yıllardaki dünya nüfusunun dörtte biri olduğu iddia edilmektedir. Bu iddia biraz abartılı da olsa, ölü sayısı çok yüksekti. 19. yüzyılın ortalarında mikroplar ve hastalıklar arasındaki ilişki nihayet çözüldü. Sabunlar, dezenfektanlar, kozmetik ürünler geliştirildi. İnsanlar artık hem temizleniyor hem de güzel kokuyorlardı. Temiz kalmak ile sağlıklı olmak arasındaki doğru orantı keşfedildi. Tam bir “Temizlik Devrimi” ödenen onca bedele karşı geç de olsa başlamıştı. Çöp toplama, su ıslahı, kanalizasyon sistemi konusu yeniden ele alındı. Halk sağlığı departmanları kuruldu. Konu ile ilgili yasal düzenlemeler yapılarak, bu düzenlemelerin kalıcı olması sağlandı. Banyo yapmak, bakımlı ve temiz olmak, kültürün bir parçası haline geldi. Çocuklarda ölüm oranı hızla düştü. Ortalama yaşam süresi 60 yaşın üstüne çıktı. Gelin biraz daha detaya inelim ve trajik komik olaylarla inceleyelim. Su mu? Aman uzak duralım 14. yüzyılı, sudan uzak geçen yıllar olarak adlandırabiliriz.
Fransa’da salgın hastalıklar nedeniyle hamam ve banyo yasaklandı. Gerekçe inanılmaz, o zamanki inanca göre, yıkanmak gözenekleri açardı. Evet, buraya kadar doğru ama yine o yılların inanışına göre açılan bu gözeneklerden mikroplar rahatlıkla vücuda girebilirdi Su yok, banyo yok ne kadar kirliysek o kadar mikroplardan korunabilirdik. Bu inanış dönemin giysilerine de yansıdı. Sıkı dokunmuş, kaygan bezlerden vücuda iyice oturan giysiler giyilirse, zehir taşıyan hava, bu giysilerden kayıp gidecek ve hasta olunmayacaktı. Parfümün doğuşu da bu sürece denk geldi. Parfüm, kirli vücut kokusunu bastırmasının yanı sıra temizleme rolü de üstlendi. Kuru kuru ovunmanın arkasından vücudu parfümle silmek, zamanın sağlıkçıları tarafından sıkça önerilirdi. Hatta Fransa Kralı 16. Louis’in vücudunu sürekli parfümle silinirdi.
18. yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte temizlenme alışkanlıkları değişmeye başladı. Tamamen yaygınlaşmasa da, özellikle zengin çevrelerde suyla temizlik yayılıyordu. Bu dönemde “ev hamamları” bir lükstü. Fakat suyla temasın temelinde temizlikten daha çok zevk unsuru vardı. Banyolar, yorgunluk atma ve gevşeme yerleriydi. Daha çok serinlemek için kullanılıyordu. Bu nedenle banyolar, binanın poyraza bakan bölümüne inşa edilirdi. Hijyen’in doğuşu 19. yüzyılın başlarına dayanır, daha önce hiç kullanılmayan bir sözcük olan “hijyen” bu yüzyılda belirli bir yere oturdu